Beyrut’tan Bir İthaf: İbrahim MAALOUF
- Gizem Eren Sütçüoğlu

- 3 Haz 2014
- 2 dakikada okunur
‘’ İşte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru. ‘’

Kökenleri Beyrut’a dayanan, orada olan olmayan herkese acılarıyla değen iç savaş sırasında ülkeyi terk eden bir milyonluk kafilenin içerisinden sizlere bir tutam. Maalouf ailesi.
Üç pistonlu trompet ustasına yaşanan acıların sesini çıkaramadığına dair veryansın ettiren bir dönemdir. Çeyrek ton eksikliği vardır, makamsal seslerin çalınma olasılığı yoktur. Çareyi trompete dördüncü pistonu eklemekle bulur Nassim Maalouf ve dört pistonlu trompet mucidi olarak heykeli yapılacaklar listesinde yerini alır. Artık trompette hem çeyrek ton vardır hem de makamsal sesler çalınabilmektedir.
Dört pistonlu trompeti dinlerken hissedeceğiniz alt yapı tınısı; klasik müzikle Arap üslubunun harmanı olacaktır.
Her ne kadar Paris’te yaşayan bir aile olsa da üretimlerinin içinde Ortadoğu coğrafyasının izlerine çokça rastlayabileceğimiz, Doğu’ya özgü müzikaliteyi ve Kuzey’e özgü lirizmi aynı parçada bulabileceğimiz nice Maalouf albümü bulunmaktadır.
Beyrut’un her türlü savaş, acı, gözyaşı, ölüm gibi konularından tabi ki nasibini almış dünyaca ünlü yazar Amin Malouf gibi bir amca, hakkında hiçbir bilgi bulamadığım müzikolog bir dede, dört pistonlu trompet mucidi bir baba Nassim Maalouf ve piyanist anne Nada Maalouf’un haliyle oldukça kaliteli genleri ile 1980’nin Beyrut’unda dünyaya geldi yazımızın başrol Maalouf’u. Babası her ne kadar eline tutuşturduğu viyolonsel ile oyalanıp trompete yoğunlaşmayacağını düşünse de İbrahim Maalouf en fazla 7 yaşına kadar oyalanabilmiştir bununla.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra bir konserde çaldığı Bach’ın ‘’Brandenburg ‘’eserinin henüz etkisindeyken Maurice Andre ile tanışır ve profesyonel müzik hayatının ilk adımları atılır. Klasik, Barok, Modern müziklerin yanı sıra Çağdaş müzik ve Arap müziği üzerine çalışmalar yapmaya başlar Maalouf.
En büyük öncüsünün babası olduğunu söyleyen İbrahim Maalouf etkilendiği kişileri saymaya Barok müzisyeni olan Vivaldi, Purcell ve Albinon ile başlıyor. Ardından Miles Davis, Chet Baker daha modernizeye gelip JonHassell, Erik Truffaz ve Nils Petter Molvaer gibi isimlerle devam ediyor.
İlk albümünü 2007’de “Diasporas‘’adı ile çıkaran Maalouf, müziğinin genel tabirini ‘’tek bir tarz ya da sounda bağlı kalmayan‘’ olarak tanımlıyor. 2009’da gelen 2. Albüm ‘’Diachronism’’ aslında bünyesinde ‘’Disoriental’’ ve ‘’Pradotidenta’’ adında iki albüm barındırmaktadır.
Biraz soluklanıp bir film arası verelim diyor ve izlediğiniz ya da bunu okuduktan sonra izlenecekler listesine alacağınız ‘’Smart Ass’’, ‘’Yves Saint Laurent’’, ‘’RedRose’’filmlerinin müziklerinde de İbrahim Maalouf tadı alacağınızı keyifle belirtiyorum.
‘’Sadece benim için hayatta en önemli şeyleri kaydettim. Kardeşlerim, kızım, annem, babam ve tabi ki memleketim Beyrut …’’ Diye tanıttığı 2011 tarihli ‘’Diagnostic’’ albümünü şuan dengeli ve iyi olmasının sebebi olarak görüyor İbrahim Maalouf. Bir nevi ruhsal terapi.
Albümlerin oluşum zamanında sürekli çevresindeki insanlara kendisi ve Beyrut’un insanlar üzerindeki etkisi ile ilgili sorular soruyor. Dolayısı ile kulağa çalınan her bir parça memleketi Beyrut’tan bir insana ithaf. Bu insanları temsil eden parça isimleri ise eserlerin müzikal çeşitliliğini yansıtıyor.
2011 yılından sonra hızlı bir üretim sürecine giren Maalouf 2012’de Wind, 2013’de de İllusions albümlerini piyasaya sürmüştür. Wind 1 yıl içerisinde 35.000 kopya satmıştır. Maalouf Fransa’da son yıların en çok satış yapan jazz enstrümantalisti olarak anılmaktadır.
Her ne kadar en yakın tarih olarak geçtiğimiz Şubat’ın 11’inde Babylon’da ağırlamış olsakta bir önceki yıldan kalma ‘’Harmandalı’’ performansıyla ettiği yeri ayrılaştıran Maalouf’un yine İstanbul’a geliş haberlerini bizden alabilirsiniz.













Yorumlar